Bir gün bir arkadaşımla
haksızlığa uğramalardan, kötü insanlardan falan konuşuyorduk. O gün demiştim
ki: “Eninde sonunda iyiler kazanır, göreceksin…” Anlamsız baktı suratıma…
Polyanna mıydım neydim?.. “Sen hiç çizgi film izlemedin mi” dedim…
Saçmaladığımı düşündü… Aslında ben çok ciddiydim… Şimdi düşünüyorum da, sadece
bir kelimeyi eksik söylemişim: İyi ve güçlü insanlar bir gün mutlaka kazanacak…
Güçlü insan öyle kolay olunmuyor…
İyi ve güçlü insan hiç kolay olunmuyor… Kanırtıyor insanı… Canını acıtıyor, savunmasız
bırakıyor zaman zaman… Özgürce uçan, göz alıcı desenli kelebek olmak için önce
o kozadan çıkmak gerek… Az buz mücadele değil bu… Yumuşacık dokunla, her türlü
tehlikeye açık rengârenk yapınla o kozadan çıkacaksın bir kere… O dokunsalar
incinecek gibi görünen kanatlarınla kanırta kanırta… Yorula yorula… Acıyacak söyleyeyim…
Üşüyeceksin de biraz çıkınca… Rüzgar savuracak uçmaya çalışırken… Ama korktuğun
sürece, ne özgür olabilirsin, ne uçabilirsin, ne çiçekten çiçeğe konabilir ne
güzelliğinle görenleri büyüleyebilirsin… Kendini sakladığın yerde, ne idüğü
belirsiz bir canlı olarak yiter gidersin… Ve bu sadece tercihtir…
Bakın, güçlü kadın, güçlü erkek,
adam gibi adam, kendi ayakları üzerinde duran kadın demiyorum… Bunları yazanlar
bana bi acayip geliyor hatta… Herkes bir şikayette…
“Adam gibi yürekli olacaksın,
kadınını tutup koparacaksın, sahip çıkacaksın, üzerine kapanıp bütün
tehlikelerden koruyacaksın”. Neden abicim, mağarada mı yaşıyoruz? Erkeğin
kendini koruyup kadının koruyamayacağı ne var günlük yaşamda?.. Niye biri
birini koruyor, hayatı paylaşmak ve güçlüklere beraber göğüs germek varken?..
Hm, paylaşmak daha çok sorumluluk istiyor olabilir… Kedi besler gibi kadın
beslemek daha kolay J
Ya da başka bir açıdan bir tık
daha komiği var: “Taviz vermeyeceksin, zaaflarını kimseye göstermeyeceksin,
hele kadın milleti mi? Şeytan! Allah muhafaza… Muhakkak eninde sonunda gerçek
yüzünü gösterir, cadı o! Kaç! Saklan!”… E yakalım onu istersen canım ya, yeter
ki sen korkma bu kadar J
Allahım daha yazarken ta… ay ne diyorum ben J
testosteron (erkeklik hormonu) koktu… Bu ne be… Böyle adamlara “boooo” yapıp
kaçasım geliyor J Ya
da şöyle: “Pşşt, sen bi gelsene şöyle, bişey denicem”… Altına etmezse insan
değilim J
Güçlü kadına gelince… “Güçlü
kadın şunu yapar, bunu yapar ayy 10 parmağında 10 marifet vardır, erkeğe
ihtiyacı yoktur, çocuk da yapar kariyer de, yemek de yapar gezmeye de gider,
koşar koşturur…” Ay yoruldum! Yapma sen… Allah aşkına YAPMA… Yapacaksan bu
kadar konuşmayacaksın, yapacaksın bir zahmet, çocuk senin çocuğun, yemek dediğin
şey senin ve ailenin bedeninin yapı taşı, sağlığın, sofra dediğin şey başlı
başına keyif, kariyerin geçim kaynağın… Eğlence sosyal hayatın… Vallahi bu
kadar abartmadan yapılıyor, yapılmışı var… He yapmaman gerektiğini düşünür de bir
hırsla yaparsan fazla gelir tabi, sonra böyle delirir yaptıklarını tek tek
yazarsın işte… Seni çekecek erkek de kalmamıştır hayatında… Sonra güçlü
kadınları hiçbir erkek kaldıramıyooo… Sen her yaptığını adamın başına kakarsan
geçmiş olsun…
He bi de güçsüüz, “sıradan” kadın
olup, korunmaya kollanmaya çok ihtiyacı olup, prenses gibi evde oturanı var… Ay
o çocuk büyütüyor, şimdi yemek falan da yapamaz… Kocasını hoş tutmaya da gerek
yok… Ay tapusu onda nasıl olsa… Çocuk verdi ona… En güçlüsü bunlar esasında, günümüzün
kadını dediğin budur. Vallahi… Çözmüş o dinamikleri, amacı belli, hayatı belli,
rahatı yerinde, canı kıymetli… Adam delirip boşanmaya kalksa alacağı tazminat
belli, karnı tok sırtı pek… Ne sağlıklı ilişkiyle ilgili endişesi var ne
çocuğunun iyi yetişmesiyle (ay çocuğu hep yanında ya canım, daha ne yapsın, ben
de bazen abartıyorum)… Derdiniz “aile” olmak değilse eğer, o kadın kadınlık
dersi alınacak kadındır, ben daha burada oturur çook yazı yazarım…
Benim için “aile” esastır o ayrı…
Analarınıza babalarınıza iki dakika bakın da, modernleşme adı altında
harcadığınız ailelerinizi egonuzla sıvamayın. Gün geçtikçe zayıflaşıyoruz,
yakında embesil nesiller geliyor ben size söyleyeyim… Siz çocuklarınızı
sokaktaki yağmurdan koruyun daha… Sokağa çıkmaktan korksun çocuklarınız… Çok az
kaldı bizi bilgisayarların yöneteceği günlere… Annelerimizi yönetmesi mümkün mü
ama be, hey yavrum hey! Öyle “ben kaynanamı sevmiyoruuoomm, ay annemle anlaşamıyoruuoozz,
o çok klasiikkk” demekle olmuyor J
Can onlar can!
Bi de şu söylem var, joker ve benim
favorim: “Rakı içen kadın, kadın madın değildir, öyle romansı, öyle masalsı,
öyle yaşanası, Aman Allah’ım, hiç östrojen (kadınlık hormonu) yoktur onun
içinde, kadın değldir zaten o, mutantdır”… Öyle de olmuyor canım o işler… Sonra
insan olduğumuzu görünce şaşırıp kalıyorsunuz J
Evet rakı içmek yaşanmışlık ister, adap ister, edep ister, içince kendini
bozmayanı ister… Rakı karakterli içkidir, öyle her yola gelmez, herkesle
içilmez… Erkek olsun kadın olsun, rakı sofrası iyi ahlak ister, bir kere
sofraya oturduğun insanı satmayasın ister… Aslan sütü ya bu meret, sofraya
beraber oturduğun insanın yanında iyi günde kötü günde “aslan” gibi durasın
ister… Düşeni tutasın ister… De… Rakı içmekle rakı kadehini eline alıp rakıyı
midene dökmek aynı şey değil işte… Rakı içen kadına sonra belki döneriz, o
konuda söyleyeceklerim var… Ama soran olursa ben gazoz içiyorum bu ara J Rakı içen kadın çok
var J
Size bir sır vereyim mi? Yaşamak
da bu değil, mutlu olmak da, güçlü olmak da… Ve hatta özgür olmak da bu değil
(Oo… “özgür” insanlarla ilgili de çok tatlı tespitlerim var, bir başka yazının
konusu olsun J )…
İstanbul’a geldiğimde buradaki insanları “Alice Harikalar Diyarı” nda amaçsız,
anlamsız sürekli koşan ve sürekli “geç kaldım, çok acelem var” diyen tavşana
benzetmiştim… Gözünüzün önüne geldi mi?... O tavşanız işte bu “harikalar diyarı”
nda… İstanbul gerçekten bir Harikalar Diyarı… Ama biz amaçsız koşturan
tavşanlarız işte… Bir masala havadan düşmüş, geçmişi olmayan, anı yaşamayı
unutmuş sadece geleceğe yetişmeye çalışan aciz, zayıf birer tavşan… “Ama çok
iyi koşuyorum” diye avunan…
Ne zaman “güçlü şehir insanı” ile
ilgili yukarıdaki örneklere benzer yazılar okumaya başlasam önce çok hoşuma
gidiyor, “Aa ne güzel yazmış ya, paylaşayım” falan diyorum, sonra kendine
acıma, kendini üstün görme, hırs, ajitasyon veya manipülasyon içeren en ufak
bir cümleye denk geleyim son derece rahatsız oluyorum. Bir kere güçlü insan “en
birinci benim” diye hırs yapmaz benim anlayışıma göre… Hatasıyla sevabıyla
neyse odur… Basitçe hayatını yaşıyordur… Hata ve zaaflarını kabul etmek büyük
güçtür… Özgürlüktür… “Hayat bu canım, hata da yapabilirim” dir, hırs yapmaz… Sonra,
güçlü insan kendine acımaz… Bir konuda sıkıntı yaşadıysa etrafında suçlu aramaz,
durumu sahiplenir… Her şey insan içindir, bunu bilir… Hayatının kontrolünü
eline alır, derslerini öğrenir, mesafesini belirler, yoluna devam eder… O
yüzden karşısına çıkan insanlardan kolay kolay korkmaz... Özgürlük dedik, dedim
ya ben bununla ilgili çok yazarım, çok da eğlenirim… Şu kadarı bu yazıya girsin:
Kendini ve yaşamını olduğu gibi kabul eden, kendini saklamayan, olduğu gibi
görünüp istediği gibi yaşayan insan özgürce uçan renkli kelebektir (bir yere
konmuş kelebekle karıştırmayalım, ayıp J
)… Kendini sert duvarlarının arkasında saklayıp, kabuğunun dayanımına güvenip
kendisini yaşamdan alıkoyan insan ise kozasının içinde yitip gidecek, özgürlüğün
ve rüzgarın keyfini hiçbir zaman çıkartamayacak ve “bir güncük” ömrü olan kelebek
kadar adı ve rengi anılmayacak bir “canlı” dır…
Neyse, iyi dağıttım, son
paragrafta bir toplayayım da nasıl bağladığıma şaşırıp kalın J… İyi ve güçlü insanlar
özgürdür… Biraz tasavvuf yapmak gerekirse (her din ve birçok felsefeye göre bu
böyle, ben en büyük enerjiye Allah demeyi seviyorum, siz inancınıza göre
okuyunuz), iyi, güçlü ve özgür insanlar “Yaratan”ı içinde, yüreğinde
hissedebilmiş insanlardır… Allah, saf sevgidir… Allah inancı beraberinde
teslimiyeti de getirir… Korkunun, kötülüğün, hırsın, nefsin enerjisi ise
sevgiye, yani yaratana karşıdır… Allah’ın enerjisinde endişe yoktur, aşk vardır…
O her şeyi mümkün kılabilir… Gücü sonsuzdur… Ve yaşadığımız her tecrübe,
yaşanmaya değer olduğu için, yaşanması gerektiği için karşımıza çıkmıştır… Hepimiz
ta derinimizde bir yerde tanrının parçasıyız (ya da bütünün bir enerji
parçasıyız)… Birleşirsek O’nun kendisi oluruz… İçinde sevgiyi ve iyiliği
büyüten her insan tanrı özelliklerini yüceltmiş, çoğaltmış ve tanrının gücünü
yanına almıştır… Ve “Tanrı” ya da “bütün” eninde sonunda kazanacaktır…