22 Mart 2014 Cumartesi

Şarkı Söyle Neşelen!

Senin de bazen durmak istediğin olur mu?... Durmak ve devam etmemek... Sırtını gövdesine yaslayıp gölgesinde dinlenebileceğin koca bir ağaç bulmak... Ya da sımsıkı sarılıp göğsüne kafanı yaslayabileceğin koca bir adam... Güvenle ve sakince orada durmak... Nefesinin sesini dinlemek... Hiç birşeye dahil olmamak... Öylece, ve sessizce... Sadece zamanın geçmesini beklemek...

Ben ne zaman böyle hissetsem, kampları düşünürüm... Şimdi bahsedince dışarıdan "yavru kurt" kadar naif görünen, ama hatırladıkça beni önümdeki vahşi hayata bu kadar güzel hazırladığı için şükürler ettiğim "izcilik" yıllarım...

İlk kamplarda herkes, mutlaka "burada ne işim var benim?" diye geçirir içinden... Hele de soğuksa... Hele de ıslaksa... Yorulursun yürümekten, takatin kalmaz... Birileri şarkı söyler, sanki her şey çok güzelmiş gibi... Hayret edersin... "Bu gece nasıl geçer" dersin... Çadırda nasıl uyunur?... En önemli şeyi unutmuşsundur, kesin! El feneri mesela...  Gece uyku tulumunda uyurken çişin geldiğini düşünsene bir...

Uzun yürüyüşler vardır... Uzun ve çetrefilli... Genelde en güzel manzaraları görebilmek için, yokuş yukarı olur bu yürüyüşler... Yürüyüş için kampı ilk terk ettiğinde nasıl heyecanlısındır önündeki güzel gün için... Ama gün uzun, yol yokuş, hayat zor... Çok da uzun sürmez "yapamıyorum" demen... Benim için öyleydi en azından... Bir saat sonra "yapamıyorum!" derdim... Gelemeyeceğim... Ak ciğerlerim göğüs kafesimi zorluyor... Bütün kan suratıma pompalanıyor sanki... Kalbim çarpmıyor, ağrıyor... Gerçekten yapamayacağım... Beni burada bırakın, birkaç saat sonra dönerken alın, n'olur... İşte o anda "olmaz" der liderlerden biri... Kızarsın başta ısrarına... "Olmaz" der, "çantanı ver bana"... Biraz mahçup olursun, "benim çantamı neden o taşısın"dır... Verirsin çaresiz... En arkada kalırsın, yanında yürür... Hatta ilk molada der ki: "En arkada yürümen doğru değil, en öne geçeceksin, en öne geçeceksin ki grubun hızı da zorlanana göre belirlensin"... Sana saçma gelir bu fikir, ama yine de öne geçersin... Sonra yavaş yavaş tekrar arkada kalırsın... Bir sonraki molada tekrar öne geçersin... Böylece geçer saatler... Ve zirveye ulaşırsın grupla birlikte...

İşte o zirveyi gördüğün an bir koca ağaç bulursun sırtını yaslayacak... Kuru üzüm-leblebi... Karşında bir manzara... Bembeyaz bulutlar ve yemyeşil ağaçlar... Ne kadar pofuduk diye geçirirsin... Terlemişsindir, yüksekler soğuk, biraz üşürsün, ama önemli değildir... Gözünü kapatırsın... Doğayı dinlemek istersin... Önce sadece nefesinin sesini duyarsın... Sonra yavaş yavaş normale döner, nefesin de, ciğerin de, suratın da... Dönüş daha kolay... Bırak kendini yokuş aşağı... Başla izci marşına: "haydi haydi haydi izci şarkı söyle neşelen!"

Kampa geri döndüğünde sıcacık ateş bekler seni... Evindir, içini ısıtır kamp yeri... Yemek hazırdır... Bir tek kamplarda her şey lezzetlidir... Çaydanlıktaki suya bol şeker koyup yapılan tam olarak yumuşamaya vakti bile olmamış kıtır kıtır kemal paşa tatlısı bile... Hele o kamp çayının tadı... Ahh... İşte hayat da mutluluk da bu dersin... Şehirde görsen yüzüne bakmayacağın şeylere defalarca ve defalarca şükredersin...

Artık "burada ne işim var" dediğin o yer senin evindir, hayat okulundur, hayatının anlamıdır... En önemli şeyleri tecrübe edeceğin yegane yerdir... Şehir geride kalmıştır... Ailen, sevgilin, sorumluluklar, sınavlar, kavgalar... Başka bir dünyada kalmıştır... Burada tek kaygın günü geçirmektir, ateş sönmesin, yemek zamanında olsun, kampa vahşi hayvanlar dadanmasın, günü nasıl geçirelim, bir oyun oynansın...

Yıllar ve kamplar böylece geçer... Sonra gün gelir... Birisi bir yürüyüşte: "liderim ben yapamıyorum" der... "Olmaz" dersin... Ben senin yanında yürüyeyim... Yürüyüşün en sıkıntılı yerinde bir marş söylemeye başlarsın... Neşene şaşırırlar... Gece birisi gelir "polarımı unutmuşum" der, çıkarır kendininkini verirsin... Mahçupça: "olmaz, sen üşürsün" der, "üşümem ben, izci üşümez" dersin... Ayakkabını verirsin bir başkasına, belki kendi ayakların ıslanmasın diye çorabının üzerine çöp torbası geçirirsin onun ayakkabısını giymeden... Üşümek önemli değildir senin için... Çünkü sen biliyorsundur, üşüsen de, ıslansan da, yorulsan da... "Yapamıyorum" demeyeceksindir... Çünkü kamp ateşi içini ısıtacak, ateş başında "Karlı kayın ormanında bir pencere sarı sıcak" derken koluna girdiğin arkadaşın sana güç verecektir... Çünkü ertesi sabah miss gibi dağ havasına uykunu almış bir şekilde uyanacaksındır... Ve kamp çayı hazır olacaktır... Ve birisi sen titrerken eline o çayı tutuşturacaktır... Önemli olan tek şey, "yapamıyorum" diyene biraz motivasyon verebilmektir... Çünkü zorda hisseden, o anda ertesi sabahı düşünemeyen, ateşin harika dansını göremeyen... Sadece üşüdüğünü düşünen ve "yapamayacağım" diyen odur... Çünkü onun keyfi yerine gelirse, ve bir diğerinin... Kampın da keyfi ve neşesi yerine gelir... Ancak o zaman şarkılar söylenir!

İşte benim için hayatın özeti yukarıda yazdığım satırlardır... Bazen "yoruldum, yapamıyorum" dersin, işte o zamanlarda yokuşun sonundaki en güzel manzarayı düşünmelisin... Yapacaksın... Önden yürü... Gerekirse yeniden geride kal... Sonra tekrar önden yürü... Yapabilirsen inadına şarkı söyle! İnan ya da inanma bu seni motive eder! Üşürsen, yorulursan kampa dönüşünü düşün! Sıcacık kamp ateşini... Kamp yemeği de kamp çayı da o anda bulabileceğin en lezzetli şeydir, mümkünse o anda annenin yemeklerini düşünme, katır kutur kemal paşa tatlısının tadını çıkar!

Eğer bugün zor bir yolda ben senin yanında yürüyorsam, sana sırtımdaki ceketimi ya da ayağımdaki ayakkabımı veriyorsam, kendim de üşüyeceğim halde... Israrıma kızma lütfen... Sessizce ve sadece sana destek olmak istiyorum... Bana borçlanmıyorsun... Ben senin için bir fedakarlık yapmıyorum... Senden hiç bir karşılık beklentim yok... Keyifle ve huzurla al verdiğimi, çünkü biz aynı kamptayız... Çünkü kampın motivasyonu benim için önemli... Çünkü hepimiz keyifli olursak eğer, ancak o zaman şarkılar söyleriz ateş başında... Ve hepimiz keyifli olursak eğer, keyifle hatırlarız bu kampı yıllarca ve yıllarca...

Ve an gelir ben de "biraz yoruldum, durup dinlenmek istiyorum" diyebilirim... Bazen ilk kampımız gibi hissederiz hepimiz hayatta... İşte o zaman... N'olur biraz yanımda yürü... Ve bir türkü söyleyelim birlikte, Zülfü'den olsun... Birazdan kendime gelirim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder