30 Eylül 2015 Çarşamba

İyi, güçlü, özgür ruh...

Bir gün bir arkadaşımla haksızlığa uğramalardan, kötü insanlardan falan konuşuyorduk. O gün demiştim ki: “Eninde sonunda iyiler kazanır, göreceksin…” Anlamsız baktı suratıma… Polyanna mıydım neydim?.. “Sen hiç çizgi film izlemedin mi” dedim… Saçmaladığımı düşündü… Aslında ben çok ciddiydim… Şimdi düşünüyorum da, sadece bir kelimeyi eksik söylemişim: İyi ve güçlü insanlar bir gün mutlaka kazanacak…

Güçlü insan öyle kolay olunmuyor… İyi ve güçlü insan hiç kolay olunmuyor… Kanırtıyor insanı… Canını acıtıyor, savunmasız bırakıyor zaman zaman… Özgürce uçan, göz alıcı desenli kelebek olmak için önce o kozadan çıkmak gerek… Az buz mücadele değil bu… Yumuşacık dokunla, her türlü tehlikeye açık rengârenk yapınla o kozadan çıkacaksın bir kere… O dokunsalar incinecek gibi görünen kanatlarınla kanırta kanırta… Yorula yorula… Acıyacak söyleyeyim… Üşüyeceksin de biraz çıkınca… Rüzgar savuracak uçmaya çalışırken… Ama korktuğun sürece, ne özgür olabilirsin, ne uçabilirsin, ne çiçekten çiçeğe konabilir ne güzelliğinle görenleri büyüleyebilirsin… Kendini sakladığın yerde, ne idüğü belirsiz bir canlı olarak yiter gidersin… Ve bu sadece tercihtir…

Bakın, güçlü kadın, güçlü erkek, adam gibi adam, kendi ayakları üzerinde duran kadın demiyorum… Bunları yazanlar bana bi acayip geliyor hatta… Herkes bir şikayette…

“Adam gibi yürekli olacaksın, kadınını tutup koparacaksın, sahip çıkacaksın, üzerine kapanıp bütün tehlikelerden koruyacaksın”. Neden abicim, mağarada mı yaşıyoruz? Erkeğin kendini koruyup kadının koruyamayacağı ne var günlük yaşamda?.. Niye biri birini koruyor, hayatı paylaşmak ve güçlüklere beraber göğüs germek varken?.. Hm, paylaşmak daha çok sorumluluk istiyor olabilir… Kedi besler gibi kadın beslemek daha kolay J

Ya da başka bir açıdan bir tık daha komiği var: “Taviz vermeyeceksin, zaaflarını kimseye göstermeyeceksin, hele kadın milleti mi? Şeytan! Allah muhafaza… Muhakkak eninde sonunda gerçek yüzünü gösterir, cadı o! Kaç! Saklan!”… E yakalım onu istersen canım ya, yeter ki sen korkma bu kadar J Allahım daha yazarken ta… ay ne diyorum ben J testosteron (erkeklik hormonu) koktu… Bu ne be… Böyle adamlara “boooo” yapıp kaçasım geliyor J Ya da şöyle: “Pşşt, sen bi gelsene şöyle, bişey denicem”… Altına etmezse insan değilim J

Güçlü kadına gelince… “Güçlü kadın şunu yapar, bunu yapar ayy 10 parmağında 10 marifet vardır, erkeğe ihtiyacı yoktur, çocuk da yapar kariyer de, yemek de yapar gezmeye de gider, koşar koşturur…” Ay yoruldum! Yapma sen… Allah aşkına YAPMA… Yapacaksan bu kadar konuşmayacaksın, yapacaksın bir zahmet, çocuk senin çocuğun, yemek dediğin şey senin ve ailenin bedeninin yapı taşı, sağlığın, sofra dediğin şey başlı başına keyif, kariyerin geçim kaynağın… Eğlence sosyal hayatın… Vallahi bu kadar abartmadan yapılıyor, yapılmışı var… He yapmaman gerektiğini düşünür de bir hırsla yaparsan fazla gelir tabi, sonra böyle delirir yaptıklarını tek tek yazarsın işte… Seni çekecek erkek de kalmamıştır hayatında… Sonra güçlü kadınları hiçbir erkek kaldıramıyooo… Sen her yaptığını adamın başına kakarsan geçmiş olsun…

He bi de güçsüüz, “sıradan” kadın olup, korunmaya kollanmaya çok ihtiyacı olup, prenses gibi evde oturanı var… Ay o çocuk büyütüyor, şimdi yemek falan da yapamaz… Kocasını hoş tutmaya da gerek yok… Ay tapusu onda nasıl olsa… Çocuk verdi ona… En güçlüsü bunlar esasında, günümüzün kadını dediğin budur. Vallahi… Çözmüş o dinamikleri, amacı belli, hayatı belli, rahatı yerinde, canı kıymetli… Adam delirip boşanmaya kalksa alacağı tazminat belli, karnı tok sırtı pek… Ne sağlıklı ilişkiyle ilgili endişesi var ne çocuğunun iyi yetişmesiyle (ay çocuğu hep yanında ya canım, daha ne yapsın, ben de bazen abartıyorum)… Derdiniz “aile” olmak değilse eğer, o kadın kadınlık dersi alınacak kadındır, ben daha burada oturur çook yazı yazarım…

Benim için “aile” esastır o ayrı… Analarınıza babalarınıza iki dakika bakın da, modernleşme adı altında harcadığınız ailelerinizi egonuzla sıvamayın. Gün geçtikçe zayıflaşıyoruz, yakında embesil nesiller geliyor ben size söyleyeyim… Siz çocuklarınızı sokaktaki yağmurdan koruyun daha… Sokağa çıkmaktan korksun çocuklarınız… Çok az kaldı bizi bilgisayarların yöneteceği günlere… Annelerimizi yönetmesi mümkün mü ama be, hey yavrum hey! Öyle “ben kaynanamı sevmiyoruuoomm, ay annemle anlaşamıyoruuoozz, o çok klasiikkk” demekle olmuyor J Can onlar can!

Bi de şu söylem var, joker ve benim favorim: “Rakı içen kadın, kadın madın değildir, öyle romansı, öyle masalsı, öyle yaşanası, Aman Allah’ım, hiç östrojen (kadınlık hormonu) yoktur onun içinde, kadın değldir zaten o, mutantdır”… Öyle de olmuyor canım o işler… Sonra insan olduğumuzu görünce şaşırıp kalıyorsunuz J Evet rakı içmek yaşanmışlık ister, adap ister, edep ister, içince kendini bozmayanı ister… Rakı karakterli içkidir, öyle her yola gelmez, herkesle içilmez… Erkek olsun kadın olsun, rakı sofrası iyi ahlak ister, bir kere sofraya oturduğun insanı satmayasın ister… Aslan sütü ya bu meret, sofraya beraber oturduğun insanın yanında iyi günde kötü günde “aslan” gibi durasın ister… Düşeni tutasın ister… De… Rakı içmekle rakı kadehini eline alıp rakıyı midene dökmek aynı şey değil işte… Rakı içen kadına sonra belki döneriz, o konuda söyleyeceklerim var… Ama soran olursa ben gazoz içiyorum bu ara J Rakı içen kadın çok var J

Size bir sır vereyim mi? Yaşamak da bu değil, mutlu olmak da, güçlü olmak da… Ve hatta özgür olmak da bu değil (Oo… “özgür” insanlarla ilgili de çok tatlı tespitlerim var, bir başka yazının konusu olsun J )… İstanbul’a geldiğimde buradaki insanları “Alice Harikalar Diyarı” nda amaçsız, anlamsız sürekli koşan ve sürekli “geç kaldım, çok acelem var” diyen tavşana benzetmiştim… Gözünüzün önüne geldi mi?... O tavşanız işte bu “harikalar diyarı” nda… İstanbul gerçekten bir Harikalar Diyarı… Ama biz amaçsız koşturan tavşanlarız işte… Bir masala havadan düşmüş, geçmişi olmayan, anı yaşamayı unutmuş sadece geleceğe yetişmeye çalışan aciz, zayıf birer tavşan… “Ama çok iyi koşuyorum” diye avunan…

Ne zaman “güçlü şehir insanı” ile ilgili yukarıdaki örneklere benzer yazılar okumaya başlasam önce çok hoşuma gidiyor, “Aa ne güzel yazmış ya, paylaşayım” falan diyorum, sonra kendine acıma, kendini üstün görme, hırs, ajitasyon veya manipülasyon içeren en ufak bir cümleye denk geleyim son derece rahatsız oluyorum. Bir kere güçlü insan “en birinci benim” diye hırs yapmaz benim anlayışıma göre… Hatasıyla sevabıyla neyse odur… Basitçe hayatını yaşıyordur… Hata ve zaaflarını kabul etmek büyük güçtür… Özgürlüktür… “Hayat bu canım, hata da yapabilirim” dir, hırs yapmaz… Sonra, güçlü insan kendine acımaz… Bir konuda sıkıntı yaşadıysa etrafında suçlu aramaz, durumu sahiplenir… Her şey insan içindir, bunu bilir… Hayatının kontrolünü eline alır, derslerini öğrenir, mesafesini belirler, yoluna devam eder… O yüzden karşısına çıkan insanlardan kolay kolay korkmaz... Özgürlük dedik, dedim ya ben bununla ilgili çok yazarım, çok da eğlenirim… Şu kadarı bu yazıya girsin: Kendini ve yaşamını olduğu gibi kabul eden, kendini saklamayan, olduğu gibi görünüp istediği gibi yaşayan insan özgürce uçan renkli kelebektir (bir yere konmuş kelebekle karıştırmayalım, ayıp J )… Kendini sert duvarlarının arkasında saklayıp, kabuğunun dayanımına güvenip kendisini yaşamdan alıkoyan insan ise kozasının içinde yitip gidecek, özgürlüğün ve rüzgarın keyfini hiçbir zaman çıkartamayacak ve “bir güncük” ömrü olan kelebek kadar adı ve rengi anılmayacak bir “canlı” dır…


Neyse, iyi dağıttım, son paragrafta bir toplayayım da nasıl bağladığıma şaşırıp kalın J… İyi ve güçlü insanlar özgürdür… Biraz tasavvuf yapmak gerekirse (her din ve birçok felsefeye göre bu böyle, ben en büyük enerjiye Allah demeyi seviyorum, siz inancınıza göre okuyunuz), iyi, güçlü ve özgür insanlar “Yaratan”ı içinde, yüreğinde hissedebilmiş insanlardır… Allah, saf sevgidir… Allah inancı beraberinde teslimiyeti de getirir… Korkunun, kötülüğün, hırsın, nefsin enerjisi ise sevgiye, yani yaratana karşıdır… Allah’ın enerjisinde endişe yoktur, aşk vardır… O her şeyi mümkün kılabilir… Gücü sonsuzdur… Ve yaşadığımız her tecrübe, yaşanmaya değer olduğu için, yaşanması gerektiği için karşımıza çıkmıştır… Hepimiz ta derinimizde bir yerde tanrının parçasıyız (ya da bütünün bir enerji parçasıyız)… Birleşirsek O’nun kendisi oluruz… İçinde sevgiyi ve iyiliği büyüten her insan tanrı özelliklerini yüceltmiş, çoğaltmış ve tanrının gücünü yanına almıştır… Ve “Tanrı” ya da “bütün” eninde sonunda kazanacaktır… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder