3 Aralık 2012 Pazartesi

ŞİMDİ...


İnsanoğlu olarak, dünya üzerinde yaşayan en mutsuz türüz. Eminim kediler bize gülüp geçiyorlardır mesela… Sıcacık evinde, sevdiği insanın elleri gıgısını okşarken, ve kendisi keyiften mırıl mırıl mırıldarken, yarın ne olacağını düşündüğünü hiç zannetmiyorum. Ya da mesela geçmişte sokakta yaşadığı sıkıntılı, aç günleri düşünüp o huzurlu anı kendisine zehir ettiğini… Biz olsak yapardık… Peki ya ağaçlar, bahar gelip de dallarında çiçekler açtığında, ve tüm neşesiyle doğa uyandığında üzerinde, kuşlar cıvıldadığında… Tekrar sonbahar gelecek ve yapraklarımı dökeceğim, dallarım kuruyacak, belki de kesip odun yapacaklar, dallarımda cıvıldayan kuşlar göçecek, hava soğuyacak, belki don olacak… diye düşünüyorlar mıdır?.. Güneş her sabah bütün sıcaklığıyla doğarken… Nasıl olsa tekrar gece gelecek, ve bütün aydınlığımı yok edecek diyor mudur?... Eğer bütün bunları düşünüyor olsaydı dünya, yıllarca, hatta yüzyıllarca, her sabah ve her akşam, ve her mevsim, ve her nesil, aynı ahenk ile kucak açabilir miydi bize? Peki biz evrenin düzeninden büyük müyüz ki üzerimize vazife olmayan düşünceler ile aslında var olan tek zamanı “şimdi”yi harcıyoruz. Neden bu kadar yüzyıldır doğadan öğrenememişiz ki bunu?
Geçmiş zaten yok, adı üzerinde geçmiş gitmiş… Bize sadece anıları ve dersleri kalmış… Bir film, bir rüya gibi… Geçmişte yaşamak yazık…

Geçmişte yaşamak ne kadar yazıksa geleceğin korkusuyla yaşamak da en az o kadar yazık…
Bazen bir çıkmazda hissederiz kendimizi ve “Nasıl olacak” deriz, “Nasıl düzelecek her şey”, “Nasıl, nasıl, nasıl…”, “Bunun sonu nasıl güzel olacak ki, her şey sarpa sardı?”. Kendi yaşanmışlığımızla ve tecrübemizle cevap bulmaya çalışırız bu nasıllara… Sanırım Tanrı en çok bu zamanlarda gülüyordur bize, çünkü onun elinde olasılıklar sonsuzdur… Bizim hiç düşünemeyeceğimiz o kadar çok yolu vardır ki onun… Kendiliğinden, kayar gibi, şaşırtıcı ve mucizevi… Bir teslim olabilsek ona, mucizelerle nasıl da her şeyin kendiliğinden düzelebileceğine şahit oluruz… Ah bir inanabilsek…


Bana gelecek ile ilgili kaygılarından bahseden biri, eğer ki garanti verebilirse 1 saat sonrasıyla ilgili… Bu satırları yutacağım… 1 saat sonra hayatta mı olacağım, sağlıklı mı olacağım yoksa bir yerimi mi kıracağım, hastalık haberi mi alacağım, ya da ölüm… 1 saat sonra ben aynı ben mi olacağım, yoksa bir yazı okumuş, bir insan tanımış, bir resim görmüş, bir film izlemiş ve değişmiş mi… 1 saat sonra, her şeyimi kaybetmiş olma ihtimalim var mı?... Bu yazdığımı şimdi bütün insanlara uygulayalım… 1 saat sonra hayatımdaki herkes hayatta ve sağlıklı olacak mı? Sevdiklerim aynı mı olacaklar, yoksa bir resim görmüş ve değişmiş mi? Patladık bile, bu sabah birlikte kahvaltı edeceğim canım arkadaşım, rahatsız olduğu için yanımda yok… Oysa dün birlikte olmayı planlamıştık… Ama bugün yok… Aslında anlatmak istediğim şey bu kadar da basit…
Bu kadar değişken varken hayatta, ve bilemezken 1 saat sonrasını bile, 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl sonrasının illüzyonunda, kurgu “senaryo”sunda bugünümüzü harcamak niye?...

SEREN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder